İstanbul’un mevcut nüfusu olan yaklaşık 16 milyon. Bu kalabalık halihazırda şehrin altyapısını ve kentsel yaşamı ciddi şekilde etkilemekte.
Diyelim ki bir şekilde tüm Türkiye İstanbul’da yaşamaya başladı ve bu sayı birdenbire 85 milyon kişiye yükseldi. Klostrofobik olmayanı bile klostrofobik yapacak bu durumda ne olurdu dersiniz?
Bu tatsız senaryoya geçmeden önce küçük bir hesaplama yapalım. Şu anda İstanbul’da kişi başına düşen alan 349 m2.
İstanbul’un yüzölçümü yaklaşık 5.462 km2 ve bu alanı yaklaşık 16 milyon civarında olan nüfusa oranladığımızda kişi başına 349 m2 düştüğünü görüyoruz.
Aynı yüzölçümünü 85 milyonluk bir nüfus için hesapladığımızdaysa elde ettiğimiz sonuç 64 m2 oluyor.
Şimdiden bir bunalma geldi değil mi?
Peki diyelim ki bu senaryo gerçekleşti ve hep birlikte yaşamak zorunda kaldık. Ne gibi değişikliklerle yüzleşirdik?
Yüzleşeceğimiz ilk ve en büyük etki, daha önce de söylediğimiz gibi kişisel alanımızın daralması olarak öne çıkıyor. Buna bağlı olarak, bu kadar insanı bir şehre sığdırabilmek için yapılacak kentleşme ve altyapı çalışmalarının sıklaşacağına şahit olmamız da çok yüksek olasılık.
Bu sebeple, İstanbul’a sığışma maceramızla birlikte yaşam şekillerimiz büyük ölçüde değişecektir. Bu çeşitli şekillerde gerçekleşebilmekle birlikte, yüksek katlı konutların artması, konutların daralması ve yeşil alanlarda azalış görülmesi şeklinde değişiklikler görülebilir.
Ayrıca bu kadar kişiyi barındırmak için çok fazla konut yapılması gerektiğinden şehrin birçok alanında yeni konutlar yapılması ve aşırı bir kentleşme görülmesi de beklenen çıktılar arasında.
Sahi, bu kadar insanı sığdırmak için ne kadar konut inşa etmemiz gerekecek ki? Hemen onu da hesaplayalım.
Her konutun 100 metrekare her konutta da 4 kişinin yaşadığını varsayalım.
Dümdüz varsayımsal bir hesapla ulaştığımız sonuç 21.25 milyon konut oluyor. Yani bu kadar insanı barındırmak için İstanbul’da toplam 21.25 milyon daire olması gerekiyor.
Tabii bu hesapta farklı zevklere hitap etmek için farklı boyutlarda daireler, bahçeli evler vb. çeşitler hesaba katılmadı. Eşitlikçi bir senaryo kurduk diyelim.
“Ee başka ne olurdu?” dediğinizi duyar gibiyim. Birazda sosyal yaşamdan bahsedelim.
Küçük bir Hindistan haline gelen İstanbul’umuzda zaten herkesin üst üste yaşayacağını bir gerçek. Bu sebeple, aşırı kalabalık ve çeşitlilik sosyal yaşamı çok derinden etkileyecektir.
Eğitim, sosyal çevre, iş yaşamı vb. birçok alan aşırı nüfus fazlalığından etkileneceğinden dolayı bu alanlarda verimsizleşme görülebilir. Ek olarak 85 milyon lişiyi kontrol altında tutmak zorlaşacağından, suç oranında artış olması da mümkün.
İyi yapılacak bir şehir planlama ve altyapı çalışmalarıyla insanların şehir hayatındaki konforu bir nebze korunabilir tabii. Ama en iyi şehir planlama çalışması bile yapılsa kalabalığın etkisinin derinden hissedileceği kesin gibi görünüyor.
Kişisel alan denilen şeyin aynı Hindistan’da yok oluşu gibi ülkemizde de yok olduğuna şahit olmamız mümkün.
Çevre kirliliği, yaşam kalitesini düşürebilir!
85 milyon insanın aynı şehirde yaşaması bu kadar büyük insan popülasyonun yaratacağıkirliliği de tek bir şehrin üstlenmesi anlamına geliyor.
Özellikle artan insan yoğunluğu sebebiyle başta trafik olmak üzere çeşitli sebeplerle yaşanacak çevre kirliliği, başa çıkılması gereken temel problemler arasında yer alacaktır.
85 milyonluk bir nüfustaki tüm iş gücünün İstanbul gibi nispeten küçük bir şehir altında toplanması da fabrikalaşmanın İstanbul üzerine yoğunlaşacağını gösterdiğinden, fabrikaların yaratacağı kirlilik de yaşam kalitesini derinden etkileyecektir.
Bu sebeple, böyle bir durumda şehrin her yönüyle yeniden düşünülmesi ve planlanması gereken devasa bir dönüşüm yaşanır. Özellikle konut, altyapı, kentsel planlama ve çevre yönetimi gibi alanlarda radikal değişiklikler gerekecektir.
Özetle bu durum, İstanbul’un sadece bir metropol değil, aynı zamanda Türkiye’nin ve hatta bölgenin önemli bir odak noktası olarak rolünü yeniden tanımlayacaktır ve belki de distopik bir senaryo ortaya çıkartacaktır.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: